Türkiye’nin geleceği toprağın altında gizli
Türkiye madencilik konusunda dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Dünyada endüstriyel anlamda kullanılan 90 maden türünün 77’sinin Türkiye’de çıkarılması bunun en basit göstergesi. Altından kömüre, mermerden bakıra ihtiyaç duyulan tüm maden rezervleri farklılık göstermekle birlikte ülkemizde ekonomiye kazandırılıyor. Ancak sektörümüz Batı ülkelerinde pek karşılaşılmayan, ancak sektörümüzün en önemli sorunu olan; algıyla mücadele etmek zorlanıyor. Oysa gündelik hayatın kendisidir maden. Güne, madenle başlıyor, madenle bitiriyoruz aslında. Yüzünüzü yıkadığınızda akan çeşmenin vanası, çayınızın kaşığı, tabağınızın çatalı maden… Sürdüğünüz otomobil, uçtuğunuz uçak, bunlardaki yakıt, cebinizdeki telefon, madenlerle oluşturuldu. İzlediğiniz televizyon, dinlediğiniz radyo, kolunuzdaki saat, elinizdeki anahtar, hatta yediğimiz gıdalarda maden ihtiva ediyor. Oysa yaptıklarımızı, yarattığımız değerleri anlatamadık.
“ANTONOV UÇAĞININ 3.5 KATI ÖADEN TÜKETİYORUZ”
ABD’de yapılan bir araştırma insanoğlunun toprağın altına olan bağımlılığını da ortaya koyuyor. 79 yıllık ömre göre yapılan hesaplamada bir insan hayatı boyunca 50 gram altına ihtiyaç duyuyor. ABD’de yaşayan bir insanın, ihtiyaç duyduğu çinko miktarı 251, bakır 429, kurşun 402 kilogram. Alüminyumda bu rakam 2 tonu, kilde 5 tonu, demirde 9.7 tonu, tuzda 17 tonu aşıyor. Bir insan ömrünce 22 bin 824 kilogram çimento tüketiyor. Kömürde 175, kum-çakılda 959 tona ihtiyacımız var. Mermer, granit ve diğerlerini de katarsak bir insan hayatı boyunca 1 milyon 471 bin 656 kilo 50 gram madene ihtiyaç duyuyor. Toplamda ise tek bir insan, ömrü boyunca 1.471 ton madene ihtiyaç duyuyor, tüketiyor. Dünyanın en büyük ve ağır uçağı Antonov’un ağırlığı sadece 285 ton. Yani bir insan, Antonov’un ağırlığının 3.5 katı maden tüketiyor. Tamamen metalden yapılan Eiffel Kulesi ise 7 bin ton… Yani 5’te 1’i kadar. TİM Sektörler Konseyi Maden Sektörü Başkanı olarak bu konuyu dilim döndüğünce insanlara, kurumlara, yetkililere, medyaya anlatmaya çalıştım. Tükettiğimiz gıdaların bile maden olmadığı takdirde olmayacağını, gübrelerin madenlerden meydana geldiğini ifade ettim, etmeye de devam edeceğim.
“İSVEÇ’TE MADENCİLİK, TÜRKİYE’DEN DAHA KOLAY”
Madenciliğin dünyada, Türkiye’deki algısından çok farklı bir noktada olduğunu görüyoruz. Dünyadaki örnekleri incelediğimizde maden sahalarının insanların mesafeli yaklaştığı bir olgu değil, tam aksine bütünleştiği bir gerçeklik olduğunu görüyoruz. Madencilik Finlandiya, İsveç, Norveç, Kanada, Almanya, Avustralya gibi insan haklarının ve demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde Türkiye’ye göre kamuoyu algısı açısından çok daha bilinçli düzeyde ilerliyor. Bu ülkelerde çok basit bir çevre düzenlemesinde bile halkın katılımı ile karar alınıyor, madencilik algısı bize göre çok daha pozitif olduğu için de bahsi geçen ülkelerde madencilikle ilgili alınan kararlar bize göre çok daha hızlı sonuçlanıyor. Madenciliğin sürdürülebilir ve çevreci yaklaşımı yatırımcılar tarafından ülkemizde de olduğu gibi sürecin en başında halka aktarılıyor ve toplumun endişeleri mümkün olduğunca bertaraf ediliyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da bazı maden sahaları neredeyse şehrin içine konumlandırılmış durumda ve aktif bir şekilde çalışıyor. Maden, ancak bulunduğu yerden çıkarılabilir. Her ülke kendi ekonomisine ciddi katma değer sağlayan bu gerçekliği dışlamak yerine sahipleniyor. Diğer yandan bazı ülkelerde maden sahalarına özel geziler düzenlendiğini görüyoruz. Bu madenler söz konusu ülkelerin turizmde çekim merkezleri haline gelmiş durumda. Mevcuttaki olumsuz algıyı kırmamız halinde sektörümüz, ülkemizin üretim, istihdam ve ihracat anlamındaki en büyük sektörü olur. Buna yürekten inanıyorum. Cari açığın kapanmasına yönelik ciddi çalışmalar yürüten sektörümüzün algısal anlamda da dünyadaki emsalleri ile aynı seviyeye kavuşmasını temenni ediyorum. Bu konuda da bazı bilgileri sizlerle paylaşmak isterim.
“MADENLERİ TURİZM MERKEZİ YAPABİLİRİZ”
ABD’den Kanada’ya, Malezya’dan Şili’ye dünyanın bir çok ülkesindeki #maden ocakları şimdilerde müze olarak binlerce, hatta yüzbinlerce misafir ağırlıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse, Güney Afrika’daki Big Hole (Büyük Çukur)… Dünyanın insan yapımı en büyük çukuru olan maden sahasının derinliği 240 metre ve 170 hektarlık alana yayılmış durumda. 1914’te üretimi durduran madende 50 bin işçi, 13.6 milyon karat yani 2 bin 720 kilo elmas çıkardı. Şu anda Güney Afrika’nın en dikkat çeken turizm destinasyonlarından biri. Yakın zamanda UNESCO Dünya Mirası listesine girecek gibi görünüyor. Belçika’daki Blegny kömür Madeni Müzesi bu listeye 2012’de girdi, burayı yılda 160 bin kişi ziyaret ediyor. Şili’deki Humberstone güherçile rafinerisi ise 2005’te bu listeye girdi. Romanya’daki Cluj kentinde yer alan “Salina Turda Salt Mine” adlı eski bir tuz madeni ise tam bir Disneyland. Ancak en ünlüsü ise Polonya’nın Krakow kentinde. 13’üncü yüzyılda kurulan, 8 asır çalışan bu maden ocağı; her yıl 1 milyondan fazla turisti ağırlıyor. Asırlık kiliseleri bile bulunan, duvarları sanat eserleriyle dolu maden, 1978’da Dünya Miras Listesi’ne girdi.
“DÜNYANIN EN ESKİ MADENLERİ ANADOLU’DA”
ABD’de madencilik müzeleri oldukça revaçta. Georgia’da her yıl düzenlenen Mermer Festivali, sadece bir gün yapılan dünyanın en büyük açık mermer ocağı turuna sahne oluyor. Ekimde düzenlenen bu tur Polycor Georgia Marble tarafından organize ediliyor. Norveç’in batı kıyısında Hustadvika adlı kasabada her yıl mayıs ve ağustos ayları arasında özel bir mermer turu düzenleniyor. 1938’den beri faaliyetlerini yürüten Bergtatt Mermer Ocağı Müzesi’ndeki mağaralara bir tekneyle giriyorsunuz. Burası sadece bir müze değil, konserler, düğünler düzenleniyor. Akşam için de oldukça tercih edilen bir restoran . Bu müze turu yalnızca Salı ve Pazar günleri saat 14:00’te yapılıyor ve yaklaşık 1 saat sürüyor. Mermer müzesini 1 saat rehberli gezmenin bedeli ise kişi başı 400 Norveç Kronu. Yani Anadolu dünyanın en eski maden ocaklarına sahip. Dünyanın ilk bakır madeni bu topraklarda. Dünyanın ilk mermer kenti bu topraklarda. Dünyanın ilk mermer okulu bu topraklarda. Ancak nedense, bu konuda zengin olmayan Avrupa, markalaşmış müzeler kurabiliyor. Milyonlarla ifade edilen sayılarda turistleri ağırlayabiliyor.
“BİR RUHSATIN BEDELİ, 2 YIL”
Gelelim bu tür algıların yarattığı sonuçlara. Bunlardan biri maden ruhsatı almakta zorlanmamız. Bugün yeni bir maden ruhsatı alabilmek için en az iki yıl gerekiyor. Her şeyden önce 4 ayrı bakanlıktan izin almanız gerekiyor. Arama ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izin belgeleri (ÇED raporu ve orman izinleri) gibi ciddi süreçler var. Bir madeni hizmete alabilmek için 16 farklı kurumun görüşü ve izni gerekiyor. Tüm bu hassasiyete karşın sektörümüz ülkemizde maalesef temeli olmayan iddialar ve ithamlar nedeniyle ‘Vahşi’ ve ‘Çevre karşıtı’ olarak görülüyor. Büyük sermaye grupları, ülkemizde oluşmuş olan maden karşıtlığı ve buna bağlı olarak gelişen negatif algı nedeniyle sektörümüze yatırıma mesafeli bakıyor. Hal böyle olunca sektörümüz potansiyelinin çok altında büyüme ivmesi sergiliyor. Özellikle metalik madenler tarafında beklediğimiz büyük yatırımlar maalesef gerçekleşmiyor. Diğer yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın kısa süre önce açıkladığı Yeni Ekonomik Reform Paketi’nde, cari açık başlığı altında maden sektörüne ilişkin yatırım güvencesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi konuları bizleri son derece memnun etti. Bu adımlar sonrasında madenciler yatırım planlarını somutlaştıracaktır.
“KAĞITTA ‘TAŞ DEVRİ’NE DÖNEBİLİRİZ”
Madeni hayatın her alanında. Bugün tarımda, binalarda, yapı kimyasallarında, araçlarda, kâğıtta, plastikte, enerjide ve yüksek teknoloji ürünlerinde maden ürünleri var. Kısacası hayatımızın her evresinde maden var. Diğer yandan bugün Japonya’da, Tayvan’da ve Çin’de mermerden kâğıt üretiliyor. Her ne kadar bazı ülkelerde kâğıt üretimi için endüstriyel ormanlardan faydalanılsa da ciddi miktarlarda olan su tüketimi azalmıyor. Bu sebeple mermer kâğıtların kolay yırtılmayan, sudan etkilenmeyen özelliklere sahip olduğu gibi karbon ayak izlerinin de klasik kâğıtlardan yüzde 70 oranında daha az olduğunu söyleyebiliriz. Özetle ekonomi, çevre, istihdam, sağlık, turizm, gıda… Ülkemizin geleceği, ayaklarımızın altında; madenlerimizde yatıyor.