HERKESİN YETERLİ MİKTARDA SAĞLIKLI VE BESLEYİCİ GIDAYA ERİŞEBİLDİĞİ BİR DÜNYA İNŞA ETMELİYİZ!
Dünya, 2020 yılının başından itibaren etkili olmaya başlayan koronavirüs salgınının yanı sıra iklim değişikliği ve ülkeler arası çatışmalar gibi büyük krizlerin aynı anda etkili olduğu bir dönemden geçiyor. Özellikle koronavirüs salgını başta olmak üzere bu sorunlar, bütün dünyada kesintisiz işleyen bir gıda zincirinin ne kadar hayati olduğunu ve sektörümüzün önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Gıda, yaşamın olmazsa olmazı, beslenme de insanlığın temel bir ihtiyacı ve hakkı olduğundan, söz konusu büyük krizler insanların en temel haklarından olan küresel gıda güvencesini etkiliyor. Bu önemli krizlerin yanı sıra ticaret, rekabet ve mevsimselliğe bağlı dinamizm, gıda ve tarımdaki çalışma koşullarının sürekli değişmesi anlamına geliyor. Bu değişimlere ayak uydurmak da sürekli mücadeleyi gerektiriyor.
Uluslararası kuruluşların resmi verileri tüm dünyada, milyonlarca insanın sağlıklı beslenmek için yeterli ekonomik güce, gıda güvencesine sahip olmadığını ve yeterli beslenemediğini gösteriyor. Temel sorun besleyici gıdaya erişimde yatıyor. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar, koronavirüs salgını, savaşlar, iklim değişikliği, eşitsizlik ve artan gıda fiyatları gibi sorunların etkileri yüzünden yeterli gıdaya erişimde güçlük çekiyor.
Tüm dünyada, yoksul ve gıda güvencesine sahip olmayan insanların yüzde 75’i hayatta kalmak için tarıma ve doğal kaynaklara bağımlı. Salgın, savaş ve iklim değişikliğinin küresel gıda tedariki zincirine olumsuz yansımaların olduğu çağımızda, küresel çözümlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Hiç kimseyi geride bırakmadan dünyanın her yerinde, herkesin yeterli miktarda sağlıklı ve besleyici gıdaya erişebildiği sürdürülebilir bir dünya inşa etmeliyiz.
İçinden geçtiğimiz dönemde, sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi, biyolojik çeşitlilik, sıfır atık ve kırsal kalkınma gibi konular gıda ve tarım sektörüne yeni birçok sorumluluk yüklemiş bulunuyor. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) olarak, bu konularda dünyayla hareket ediyor, sektörü yakından ilgilendiren çeşitli yapısal sorunların çözümü için kapsayıcı bir yaklaşımla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Son yıllardaki gelişmeler, gıda ve tarımın paydaşları için risklerin ne kadar fazla olduğunu ve sektördeki kuralların bir anda hızla ağırlaşabileceğini net biçimde ortaya koydu. Küresel olarak yaşanan gıda emtia fiyatlarındaki belirsizlikler ve dalgalanmalar, küresel tedarik zincirlerindeki aksaklıkların yanı sıra yanı sıra ülkemizdeki yüksek enflasyon ortamı ve finansmana erişim sıkıntıları, geleceğe ilişkin planlar yapmamızı zorlaştırıyor.
Gelecek 10 yılın küresel riskleri arasında görülen su krizi de büyük önem arz ediyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri, küresel anlamda tatlı suyun yüzde 70’inin tarım, yüzde 19’unun sanayi tarafından kullanıldığını gösteriyor. Mevcut eğilimlerin sürmesi halinde, su talebinin 2030 yılında arzın yüzde 40 üzerine çıkacağı ve 2050 yılında, dünya nüfusunun yarısından fazlasının su stresi altındaki bölgelerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Bu gelişmeler ışığında, yer altı sularının geri dönülmez şekilde tükenmesi, büyük bir çevre katliamı ve hatta su savaşlarının yaşanması olasıdır.
Bu açıdan bakıldığında; TGDF olarak, ülkemizde bu konuda yapılan yasa çalışmalarını ülkemiz ve sektörümüz için kritik buluyor, destekliyoruz. Tarım ve su ayrılmaz iki gerçekliğimiz olduğundan, gıda sanayisi olarak, doğru politika ve uygulamaların tespit edilip hayata geçirilmesi konusunda kendimizi asli muhataplar arasında görüyoruz.
Gıda ve içecek sektörünün temsilcili olarak TGDF hem ulusal hem de küresel ölçekte tüm zorlukların üstesinden gelmek için şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bütün gücüyle çalışmaya devam edecektir.