İş Hayatında Beyinlerde Devrim Zamanı
Okuduğum “Geciktiğin için Teşekkür Ederim” adlı kitapta, her iki senede bir mikroçiplerin gücünün ikiye katlanmasının (*) etkisinden bahseder ve bunu, kendisi kadar gelişemeyen sektörlerle kıyaslar. Mesela otomotiv sektöründeki gelişimin mikroçiplerle aynı oranda geliştiğini varsaydıklarında neler olabileceğinden bahseder:
“Kullandığınız son model bir aracın bugün saatte 480.000 km hızla gidebilmesi,4 litre benzinle 3,2 milyon km yol alabilmesi ve bunun maliyetinin de sadece 4 sent olması gerekirdi. Hatta bu arabayı bir depo yakıtla ömür boyu kullanabilirdik” der.
Bunu yönetim bilimiyle karşılaştırsaydık neler olurdu diye düşündüm. Keşke hesaplanması otomotiv sektöründeki kadar kolay olabilseydi. Yönetim biliminde de yenilikler ve değişiklikler meydana gelse de bu değişiklikleri ancak dış faktörlerin bizi zorlaması sonucunda gerçekleştirebiliyoruz. (Pandemi gibi)
Ben daha çok kurumların ve kurumlarda çalışanların gelişimi için yola çıkmış bir danışman olarak burada yapılacak herhangi bir değişimin çok daha çetrefilli olacağını da kabullenmiş durumdayım. İnsanı içinde barındıran tüm problemler, en karmaşık teknoloji probleminden bile daha karmaşık yapıda.
Helen hepimizin beyni, milyonlarca yıl öncesinde tasarlanmış bir ilkel insan beyniyle aynı formda. Mantık, akıl yürütme ve muhakeme becerisi gibi işlevlerin üstesinden gelen düşünsel beynimizi, kararlarımızı alırken çok seyrek devreye sokuyoruz.
Üreme, hakimiyet kurma, kendini savunma, korku, açlık, kaçış gibi en temel ihtiyaçlarımızı yerine getiren sürüngen beynimiz ile bilinçsiz kararlar alıp, daha sonra bu aldığımız kararları mantıklı bir açıklama ile haklı göstermeye çalışıyoruz.
Şirketin ömrünü ve içindeki çalışanların refahını ilgilendirecek bir değişimi elimizin tersiyle iterken de, ekibimizdeki bir insanın kariyeri ve gelişimi için karar verirken de, toplantıda hatalarımızın ortaya çıkmaması için yalan söylerken de sürüngen beynimiz devrede.
Sürüngen beyin bizi ilkel şartlarda hayatta tutmak için “savaş ya da kaç” şeklinde kodlanmış. Bu dönemde de bizim birçok işimizi görmemizi sağlıyor. Mesela araba kullanırken, arabanın önüne atlayan bir çocuk gördüğümüzde aniden frene basmamızı ya da 10 ile 15’i toplarken işlem yapmadan hemen 25 diyebilmemizi sağlıyor.
Sürüngen beyin, daha önceki tecrübelerinden yararlanacak ve hızlıca karar alabilecek ve en az enerji tüketecek şekilde tasarlanmış bir beyin. Beyin, karmaşık problemleri çözerken çok fazla enerji tüketen bir organ. İlkel zamanlarda hayatta kalmak için (bir vahşi hayvandan kaçmak için) enerjinin beyin yerine bacaklar ve kollara iletilmesi gerekirdi. Ve insanoğlu milyonlarca yıl bu şekilde yaşadı. O yüzden, kararlarımızı alırken ilk devreye giren kısım neo-korteks değil, sürüngen beynin de içinde bulunduğu limbik sistem. Yani az enerji harcayan ve hızlı ve bilinçsiz karar alan kısım.
Eğer neo-korteksi sık sık devreye sokma ve bilinçli karar alma konusunda kendimizi geliştirebilirsek, analiz ve veriler yardımıyla beynimizdeki önyargılarımızın önüne geçebiliyoruz.
Beynimiz bildiğimiz yolda gitmeyi, tehlikesiz bulur. Bunun nedenlerinden biri de beynin enerji harcama konusundaki cimriliğidir. Her değişim bilinmezliktir ve her bilinmezlik hayatın devamı konusunda bir tehlikedir. Bu da bizi son derece rahatsız eder. Şirketimizde bugüne kadar gelmiş bir kurallar bütünü vardır. Ve buna bir şekilde alıştırılmış veya alışmışızdır. Bu kurallar zaman zaman aleyhimize işlese de bilinmezlik olmadığı için bu kuralların devamını, işyerindeki mevcudiyetimiz ve kariyerimizin devamı açısından gerekli gibi hissederiz. Ama bu alışılagelmiş kuralların bugün bizi durdurduğunu, rakiplere karşı güçsüzleştirdiğini, gelişimimizi sekteye uğrattığını fark etmeyiz.
Yönetim konusunda değişmesi gereken birçok konudan biri de bürokratik yönetim sistemleri. Her şirket ürettiği ürün ve hizmetin müşterisine ulaşmasını ve onda değer bulmasını ve bu değerin de yüksek algılanmasını ister. Eğer ürettiği ürünün değeri, müşteride yüksek karşılık bulursa, müşteri memnun olur, onunla ilişkisini uzun bir zaman boyunca sürdürür ve dahası ona benzerlerinden daha çok para ödemeye razı olur. İşte evreka! Tüm şirketlerin bu anı yakalamaya çalıştığı bir dönemden geçtiğimizi herkes kabul ediyordur. Ama mevcut bürokratik yönetim sistemleri bu evreka anını müşteriye yaşatamıyor. Neden mi? Şimdi bürokratik yöntemlere bir bakalım:
Şirketinizdeki organizasyon şemasını düşünün. En tepede bir genel müdür ya da CEO ve ona bağlı departmanlar ve yöneticiler. Her yöneticinin altında birçok insan var. Ve hiyerarşik yapının en altındaki, bir üstünün verdiği emirleri yerine getirmek durumunda. Bir üstteki de kendi bir üstünün. Zincir bu şekilde devam ediyor. Eğer alttaki kişi, yaptıkları ve davranışlarıyla kendini bir üste beğendirmeye çalışabilirse, iş yerindeki mevcudiyet ihtimali artıyor. Kariyerinin ilerlemesi de, iş yerindeki mevcudiyeti de bir üsttekine kendini beğendirmekle ilgili. Eğer frekansınız tutmaz ve yöneticiniz sizden hoşlanmazsa vay halinize! Ya da üst mertebedeki kişinin tüm odağı şirketin iyiliğinden çok, kendi iyiliği ve refahı da olabilir. Bu durumda siz onunla iyi geçinmek adına şirketinize yararlı olmak değil, yöneticinize yaranmak için maaş almaya başlarsınız. Bu durumda kaybeden şirket olur.
En kötü takımlar ya her durumda hemfikir olanlar, ya da hiç takım olamayacak kadar birlikte çalışamayanlardır. Eğer takım, her konuda hemfikir oluyorsa, orada bir diktatörlük söz konusudur. Bürokratik yapılar, gücü en tepedekilere verir ve en aşağıdakiler, neyi nasıl ne zaman yapacaklarını en tepedekinin kararına bırakır. Bu yapılar, gücü elinde tutan çoğunluğu karar vermek konusunda zayıf, yenilikler karşısında yetersiz, kendi fikrini söyleme konusunda da cesaretsiz bırakır. Gücü elinde tutan kişilere ise, gerektiğinden fazla güç vererek onları kutsallaştırırlar.
Ürettiğimiz ürünün veya hizmetin müşteride karşılık bulması, aradaki bu hiyerarşi karmaşasında ve ego yarışında unutulur, gider. Çalışanlar kime, neden hizmet ettiklerini unutup, oradaki mevcudiyetlerini sürdürebilmeye ve kariyer dediğimiz güçlü olma yarışında yerlerini almaya kendini adarlar.
Oysa en baştaki hedefte müşteri vardı. Ona değer üretmek ve müşterinin algıladığı değeri en üst seviyeye taşıyarak şirketi ilerletmek vardı. Modası geçmiş ve eskide kalmış yönetim sistemlerini terk etmenin tam zamanı 21 sene önceydi, yani 21. yüzyılın başlangıcında. İkinci en iyi zaman ise, şimdi yani hemen!
Bürokrasiyi unutup, halokrasiye geçmek için, bahaneler üretenler çok. Kültürü, patronu, iş çevresini hatta ülkeyi ve ekonomiyi bile bahane olarak gösteren olacaktır. Hiyerarşinin en tepesine müşteriyi koyarak, kurduğunuz tüm organizasyonun müşteriye hizmet etmesini bir ilke olarak belirleyerek ve gücü yöneticilerden alıp tüm şirkete yayarak bu atılımı başarabilirsiniz.
Geleceğin şirketleri, çoktan bürokratik yapıları bıraktılar bile. Günümüzde çoğu büyük kurumsal yapıların bir gün elbet çökeceğinden bahsediliyor. En önemli nedeni ise, değişmekten korkmaları, bürokratik yapıya sıkı sıkı sarılmaları ve bugüne kadarki başarılarının bundan sonra da devam edeceğini sanmaları.
Sizler bir gün bu evrende olmayacaksınız ama yarattığınız eserler ve değerli işler sizin dünyada bir iz bırakmanızı sağlayacak. Neden bugünden ölümsüzlüğünüz için bir şeyler yapmıyorsunuz?
Sevgilerimle,
Hande Muğlalı
(*): Moore Kanunu
Yararlandığım kaynaklar;
Geciktiğin için Teşekkür Ederim- Thomas L. Friedman
Hızlı ve Yavaş Düşünme- Daniel Kahneman
Google Sırları- Laszlo Bock
Halocracy-Brian J. Robertson
Hizmetkar Liderlik-Ken Blanchard
Liderler En Son Yer-Simon Sinek